Emma Watson, Rupert ile olan öpüşme sahnesi öncesinde hissettiklerini şöyle anlatıyor;
“Aynen şöyle düşündüm, ‘Dilimi kullanmalı mıyım? Yoksa kullanmamalı mıyım?’ ‘Dişlerimi sıkayım mı?’ ‘Ne yapayım’ ‘Önce ben mi gideyim?’ Tanrım!”
Bütün bu sorular beyninde dönerken neredeyse Rupert’a saldırarak bitiriyor; “Rupert’a doğru hamle yaparak bitirdim, bu konuda çok çaresizdim. İlk çekimden sonr Rupert aynen şöyle oldu, ‘voouuv, o da nerden geldi?’ ben de şöyle oldum, ‘üzgünüm.’
Kameraların önünde öpüşmek her zaman bir parça utandırıcı olmuştur. Çünkü bütün ekip o anda sizi izliyor oluyor, o anda içine kapanık biri oluyorsunuz ve kendinizle ne yapacağınızı bilemiyorsunuz.”
Bir diğer yandan da eklemek gerekir ki Watson ve Grint birbirlerini çok uzun zamandır tanıyorlar ve öpüşme sahnesi garipliğin yeni seviyelerine ulaştı. Ama sonuçta bu paylaşılan bir gariplikti. “Tek iyi tarafı ikimizin de aynı kayıkta olmamızdı,” diyor Emma. “İkimizde şöyle düşünüyorduk, ‘Aman tanrım! Bunu yapmak zorunda olduğumuza inanamıyorum. Bu çok uygunsuz. Gerçekten uygunsuz.’ Rupert da aynı şeyleri hissediyordu, bu beni biraz rahatlattı. İkimiz de kıkırdaşıp duruyorduk. 12 yaşında gibiydik. Çocuklar gibi kıkırdaşıyorduk.”
“Aslında asıl öpücükten zor olan şey ise yönetmen David Yates ‘Kes!’ diye bağırdıktan sonra öpüşmeyi kesip, onu bir kenara bırakıp birbirimize bakmamızdı,”diyor Rupert.
Ve Watson ilk öpücüğünün iyi olduğunu düşünüyor mu? “Aslında doğru yapıp yapmadığım hakkında hiçbir fikrim yok,” diyor ve gülüyor.